Ona
tembih etmiştim, önemli bir durum olmadıkça benimle iletişime geçmesi yasaktı.
Sadece ben arayabilirdim. Üç gün boyunca tek kelime etmedim. Hiçbir şey. Acının
psikolojik boyutu da olmalıydı, biraz. Üç gün sonra öğle saatlerinde aradım,
ilk çalışında açıldı telefon. Efendim. Evet. Akşam saat 7’de bende ol. Peki
efendim. Sesindeki heyecanı hissediyordum. Aramızdaki ilişki bu düzeyde
olmasaydı, sıradan bir aşk ilişkisinde de telefonu bu heyecanla açar mıydı
acaba? Aslında saat 6’da çağırmayı düşünüyordum ama işten çıktıktan sonra birazcık
hazırlık yapmam gerekirdi. Salonun farkı noktalarına yerleştirilmiş üç büyük
mum ve tütsülüğün kenarına bıraktığım iki tütsü çubuğu bu akşamı çıkarmaya
yeterdi. O akşam için kullanmayı düşünmediysem de ne olur ne olmaz diye farklı
uzunlukta parçalara böldüğüm ip takımını da (ve dolayısıyla ip kesme makasını
da) görünmeyecek bir yere sıkıştırmıştım. Sipariş ettiğim jartiyer takımları da
elime ulaşmıştı. Birinin çorabında pembe ve beyaz renklerde enlemesine düz
çizgiler vardı, etek ve sutyen kısımlarında ise bu çizgiler boylamasına devam
ediyordu ve eteğin kenarı dantelliydi. Diğeri ise klasik siyah transparan
jartiyerdi fakat çoraplarını ayrı sipariş edip uzunlamasına siyah kalın
çizgileri olan bir tane beğenmiştim. Aslında klasik siyah transparan jartiyer
tercih etmezdim ama onun beyaz teninde nasıl duracağını görmek istedim. Pembe
beyazlı olanını yatak odamda yatağımın üzerine bıraktım. Bu akşamki seansı el
becerileri ile halledecektim, ana karnından aletle doğmadı ya insanoğlu.
Heyecanlı
mıydım? Evet. Belli ediyor muydum? Tam saat 7’de çaldı kapı. Saat 7’ye 10 kala evin
önüne varmış aslında ama nasıl bir tepki vereceğimi kestiremediğinden olsa
gerek, cesaret edemeyip zamanın gelmesini beklemiş. İçimden tebessüm etsem de
kararlı bir tonla bunu takdir ettim. Ama… Karşımda öyle bir duruyordu ki...
Sanki ilk iki görüşmede hiçbir şey yapmadım da içim dolu tamamen, patlayacak
gibiyim. Acıtmak istiyorum. Ölesiye acıtmak. Bir sinir, öfke, nefret kaynaklı
bir duygu değil bu, haz, heyecan, aşk, şehvet, acı, ızdırap, mutluluk hepsi içinde. Bunu
planlamamıştım ama nasıl olsa hediyesini verecektim, kendime engel olmayacağım.
Salona geçmesini söyledim, her zamanki yerine geçti. Orası olmaz, güvenli
değil. L takımının iki ucunun birleştiği yerin az önünde dur şöyle evet. Ne
olduğunu anlamaya çalışırken yanağına inen tokadın etkisiyle koltuğa serilmese
de elini koyarak koltuktan destek aldı. Bunu beklemiyordu, gözleri nemlendi.
Titreyen bir sesle “bir şey mi yaptım efendim?”. Hayır, yapmadın bir şey.
İçimden geldi sadece. Çünkü canını yakmış olmanın bana verdiği mutluluk ve acı
duygusundan mahrum yaşamak tam yaşanmış bir hayat değil benim için. Nemli
gözlerin, titreyen sesin, “bir şey mi yaptım efendim?”. Bunların içimde
doğurduğu haz ve acıyı başka ne karşıyabilir yeryüzünde? Başka hangi yaşantı,
kendini sana adamış bir masumiyete acı vermiş olsan da bundan haz almasından ve
senden daha çok acı dilenmesinden daha değerli olabilir? Acaba bu yüzden mi
tanrıya en çok sığınanlar en büyük acıları yaşıyorlar? Çabuk toparladı kendini,
bir hata yapmadığını ve amacımın sadece canını yakmak olduğunu anlayınca
yanağını okşayarak geç kalınmış bir hazzı yaşayabildi. Efsun. Efendim.
Üzerindeki her şeyi çıkar. Peki efendim. Şimdi yatak odama git, yatağımın
üzerinde sana aldığım bir hediye var. Hediyenle yapman gerekeni yap ve gel.
Hızlı
adımlarla odaya gitti, ben de o sırada mumları ve tütsüyü yaktım, ışığı
kapattım. Tütsünün kokusu, loş ışıkla aydınlanan salonu doldururken kapının
önünde belirdi Efsun. Biraz utanabilir, ürkek davranabilir diye düşünmüştüm ama
öyle olmadı. Çok istekli görünüyordu. Pembe beyazlı jartiyerle büyüleyiciliğini
tarif etmeye yeltenecek kelimeleri yerin dibine geçirirdi. Gözlerine bakıp
tebessüm ederek parmaklarımı parmaklarının arasına geçirdim, bir kaç saniye
bekledikten sonra bir anda parmaklarını sertçe büktüm, acıdan eğilip doğrulmaya
başladı, taki doğru pozisyon olan dizleri üstünde durmayı öğrenene kadar.
Şüphesiz ki bir şeyi yaptırmanın tatlı ve acı yolu arasından en haz vereni acı
yolu. “Bugün dilinin ve dudağının ne kadar yetenekli olduğunu görmek
istiyorum”. Gözlerindeki heyecan iyice arttı, yutkunduğu anı yakalayabildim.
Kemerimi çözdüm, pantolunumu ve boxerımı biraz indirdim ve başlayabileceğini
söyledim. Fazla heyecanlı, yine acele etti. Hemen penisimi tutarak hızlı
hareketlerle ağzında gidip gelmeye çalıştı. O an benim açımdan riskli bir
hareket de olsa iyi bir tokat yedi. “Porno filmi çekmiyoruz, yavaş başla, sonra
hızlanırsın”. Biraz kendine geldi. Eli penisimin kökünde, bir yandan öpüp bir
yandan dilini gezdiriyordu. Fena değil. Bir tokat daha. “Elini daha aktif
kullan”. Elini penisimin üzerinde ve taşaklarımda gezdirmeye başladı. Bir süre
sonra, bir tokat daha. “Burada uyumak üzereyim”. Hızlandı biraz, biraz da panik
yaptı sanırım. Bir tokat daha. “Bir dahaki sefere dişini her hissettiğimde üç
güzel tokat yiyeceksin”. Acemiydi bu konuda, pek iyi yapamıyordu. Onu
jartiyerle görmemden ve oral sekse başlamadan önce duyduğum haz şu ankinden
daha fazlaydı. Oral seks gerçekten çok önem verdiğim bir şeydi ve mükemmel
olmasını isterdim. İşin kötü tarafı, bir erkeğe nasıl iyi oral seks yapılacağı
benim öğretebileceğim bir şey değildi! Yine de elimden geldiğince
yönlendirmeye, terbiye etmeye çalıştım. Saçlarını elime dolayarak başını aşağı,
taşaklarıma doğru çektim. Orayı yalarken boş duran eliyle penisimi tutturdum ve
aşağı yukarı hareket ettirmesini sağladım. Sonra başını biraz daha aşağı
çekerek bacaklarımın tam arasındaki bölgeyi yalattım, en sevdiğim yer. Elbette
bu esnada orada kıl olması ondan çok beni iğrendireceğinden temizdim. Ne kadar
direktiflerimi yerine getirmede sorun olmasa da yalarken dili dudağı iyi
çalışmıyordu, yeterince haz alamıyordum. Bu kabul edilemezdi. Efsun. Bu
konudaki performansını beğenmedim. Bir tokat daha. “Dilini ve dudaklarını daha
iyi kullanmalı, bunu yaparken elini unutmamalısın!”. Yanakları iyice
kızarmıştı. Ona tokat atmak, yanaklarının
kızardığını görmek, penisimle ağzında oynamasından daha çok haz veriyordu bana.
Bir de bu işi iyi yapmayı öğrendiği
zaman bana vereceği haz ulaşılmaz olacaktı. Ben de bu arada iyice doruğa
çıktığımı hissediyordum. İyice kızarmış yanaklarını tekrardan beyaza boyamayı
istiyordum. Şimdi gözlerini kapat ve yanaklarından süzülecek sıcaklığı hisset.
Efsun.
Açıkça söylemek gerekirse bu konudaki performansını beğenmedim. Çok
heyecanlıydın, bu normal ama heyecanının seni kontrol etmesine izin
vermeyeceksin. Seni kontrol eden tek şey iraden olacak ve o da bana ait. Bir
dahaki sefere senden çok daha iyi bir performans bekliyorum, elinin altında
internet var, araştır ve öğren, aksi taktirde beni hayal kırıklığına uğratmış
olursun. Şimdi git ve bana kahve pişir.
Bir
süre sohbet ettik, bana günlerinin nasıl geçtiğini, yaşadığı havadan sudan
olayları anlattı. Artık gitmesi gerektiğini söyledim. Önümde, kapıya doğru
yaklaşmışken bileklerinden sertçe çekip kollarını sırtında birleştirdim ve
iyice gerdim, sertçe duvara çaldım ve dişlerimi omzuna geçirdim. Böyle anlarda
vampirlerin kan emmekten nasıl haz alabildiklerini anlıyordum. Benim de böyle
bir yeteneğim olmasını isterdim oysa tek yapabildiğim dişlerimin izini
çıkartmak oluyordu, elbette et koparacak halim yoktu ya! Bu onun hoşçakal
öpücüğüydü.