21 Ekim 2015 Çarşamba

Ateş ve Su

Ona tembih etmiştim, önemli bir durum olmadıkça benimle iletişime geçmesi yasaktı. Sadece ben arayabilirdim. Üç gün boyunca tek kelime etmedim. Hiçbir şey. Acının psikolojik boyutu da olmalıydı, biraz. Üç gün sonra öğle saatlerinde aradım, ilk çalışında açıldı telefon. Efendim. Evet. Akşam saat 7’de bende ol. Peki efendim. Sesindeki heyecanı hissediyordum. Aramızdaki ilişki bu düzeyde olmasaydı, sıradan bir aşk ilişkisinde de telefonu bu heyecanla açar mıydı acaba? Aslında saat 6’da çağırmayı düşünüyordum ama işten çıktıktan sonra birazcık hazırlık yapmam gerekirdi. Salonun farkı noktalarına yerleştirilmiş üç büyük mum ve tütsülüğün kenarına bıraktığım iki tütsü çubuğu bu akşamı çıkarmaya yeterdi. O akşam için kullanmayı düşünmediysem de ne olur ne olmaz diye farklı uzunlukta parçalara böldüğüm ip takımını da (ve dolayısıyla ip kesme makasını da) görünmeyecek bir yere sıkıştırmıştım. Sipariş ettiğim jartiyer takımları da elime ulaşmıştı. Birinin çorabında pembe ve beyaz renklerde enlemesine düz çizgiler vardı, etek ve sutyen kısımlarında ise bu çizgiler boylamasına devam ediyordu ve eteğin kenarı dantelliydi. Diğeri ise klasik siyah transparan jartiyerdi fakat çoraplarını ayrı sipariş edip uzunlamasına siyah kalın çizgileri olan bir tane beğenmiştim. Aslında klasik siyah transparan jartiyer tercih etmezdim ama onun beyaz teninde nasıl duracağını görmek istedim. Pembe beyazlı olanını yatak odamda yatağımın üzerine bıraktım. Bu akşamki seansı el becerileri ile halledecektim, ana karnından aletle doğmadı ya insanoğlu.

Heyecanlı mıydım? Evet. Belli ediyor muydum? Tam saat 7’de çaldı kapı. Saat 7’ye 10 kala evin önüne varmış aslında ama nasıl bir tepki vereceğimi kestiremediğinden olsa gerek, cesaret edemeyip zamanın gelmesini beklemiş. İçimden tebessüm etsem de kararlı bir tonla bunu takdir ettim. Ama… Karşımda öyle bir duruyordu ki... Sanki ilk iki görüşmede hiçbir şey yapmadım da içim dolu tamamen, patlayacak gibiyim. Acıtmak istiyorum. Ölesiye acıtmak. Bir sinir, öfke, nefret kaynaklı bir duygu değil bu, haz, heyecan, aşk, şehvet, acı, ızdırap, mutluluk hepsi içinde. Bunu planlamamıştım ama nasıl olsa hediyesini verecektim, kendime engel olmayacağım. Salona geçmesini söyledim, her zamanki yerine geçti. Orası olmaz, güvenli değil. L takımının iki ucunun birleştiği yerin az önünde dur şöyle evet. Ne olduğunu anlamaya çalışırken yanağına inen tokadın etkisiyle koltuğa serilmese de elini koyarak koltuktan destek aldı. Bunu beklemiyordu, gözleri nemlendi. Titreyen bir sesle “bir şey mi yaptım efendim?”. Hayır, yapmadın bir şey. İçimden geldi sadece. Çünkü canını yakmış olmanın bana verdiği mutluluk ve acı duygusundan mahrum yaşamak tam yaşanmış bir hayat değil benim için. Nemli gözlerin, titreyen sesin, “bir şey mi yaptım efendim?”. Bunların içimde doğurduğu haz ve acıyı başka ne karşıyabilir yeryüzünde? Başka hangi yaşantı, kendini sana adamış bir masumiyete acı vermiş olsan da bundan haz almasından ve senden daha çok acı dilenmesinden daha değerli olabilir? Acaba bu yüzden mi tanrıya en çok sığınanlar en büyük acıları yaşıyorlar? Çabuk toparladı kendini, bir hata yapmadığını ve amacımın sadece canını yakmak olduğunu anlayınca yanağını okşayarak geç kalınmış bir hazzı yaşayabildi. Efsun. Efendim. Üzerindeki her şeyi çıkar. Peki efendim. Şimdi yatak odama git, yatağımın üzerinde sana aldığım bir hediye var. Hediyenle yapman gerekeni yap ve gel.

Hızlı adımlarla odaya gitti, ben de o sırada mumları ve tütsüyü yaktım, ışığı kapattım. Tütsünün kokusu, loş ışıkla aydınlanan salonu doldururken kapının önünde belirdi Efsun. Biraz utanabilir, ürkek davranabilir diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Çok istekli görünüyordu. Pembe beyazlı jartiyerle büyüleyiciliğini tarif etmeye yeltenecek kelimeleri yerin dibine geçirirdi. Gözlerine bakıp tebessüm ederek parmaklarımı parmaklarının arasına geçirdim, bir kaç saniye bekledikten sonra bir anda parmaklarını sertçe büktüm, acıdan eğilip doğrulmaya başladı, taki doğru pozisyon olan dizleri üstünde durmayı öğrenene kadar. Şüphesiz ki bir şeyi yaptırmanın tatlı ve acı yolu arasından en haz vereni acı yolu. “Bugün dilinin ve dudağının ne kadar yetenekli olduğunu görmek istiyorum”. Gözlerindeki heyecan iyice arttı, yutkunduğu anı yakalayabildim. Kemerimi çözdüm, pantolunumu ve boxerımı biraz indirdim ve başlayabileceğini söyledim. Fazla heyecanlı, yine acele etti. Hemen penisimi tutarak hızlı hareketlerle ağzında gidip gelmeye çalıştı. O an benim açımdan riskli bir hareket de olsa iyi bir tokat yedi. “Porno filmi çekmiyoruz, yavaş başla, sonra hızlanırsın”. Biraz kendine geldi. Eli penisimin kökünde, bir yandan öpüp bir yandan dilini gezdiriyordu. Fena değil. Bir tokat daha. “Elini daha aktif kullan”. Elini penisimin üzerinde ve taşaklarımda gezdirmeye başladı. Bir süre sonra, bir tokat daha. “Burada uyumak üzereyim”. Hızlandı biraz, biraz da panik yaptı sanırım. Bir tokat daha. “Bir dahaki sefere dişini her hissettiğimde üç güzel tokat yiyeceksin”. Acemiydi bu konuda, pek iyi yapamıyordu. Onu jartiyerle görmemden ve oral sekse başlamadan önce duyduğum haz şu ankinden daha fazlaydı. Oral seks gerçekten çok önem verdiğim bir şeydi ve mükemmel olmasını isterdim. İşin kötü tarafı, bir erkeğe nasıl iyi oral seks yapılacağı benim öğretebileceğim bir şey değildi! Yine de elimden geldiğince yönlendirmeye, terbiye etmeye çalıştım. Saçlarını elime dolayarak başını aşağı, taşaklarıma doğru çektim. Orayı yalarken boş duran eliyle penisimi tutturdum ve aşağı yukarı hareket ettirmesini sağladım. Sonra başını biraz daha aşağı çekerek bacaklarımın tam arasındaki bölgeyi yalattım, en sevdiğim yer. Elbette bu esnada orada kıl olması ondan çok beni iğrendireceğinden temizdim. Ne kadar direktiflerimi yerine getirmede sorun olmasa da yalarken dili dudağı iyi çalışmıyordu, yeterince haz alamıyordum. Bu kabul edilemezdi. Efsun. Bu konudaki performansını beğenmedim. Bir tokat daha. “Dilini ve dudaklarını daha iyi kullanmalı, bunu yaparken elini unutmamalısın!”. Yanakları iyice kızarmıştı. Ona tokat atmak,  yanaklarının kızardığını görmek, penisimle ağzında oynamasından daha çok haz veriyordu bana.  Bir de bu işi iyi yapmayı öğrendiği zaman bana vereceği haz ulaşılmaz olacaktı. Ben de bu arada iyice doruğa çıktığımı hissediyordum. İyice kızarmış yanaklarını tekrardan beyaza boyamayı istiyordum. Şimdi gözlerini kapat ve yanaklarından süzülecek sıcaklığı hisset.

Efsun. Açıkça söylemek gerekirse bu konudaki performansını beğenmedim. Çok heyecanlıydın, bu normal ama heyecanının seni kontrol etmesine izin vermeyeceksin. Seni kontrol eden tek şey iraden olacak ve o da bana ait. Bir dahaki sefere senden çok daha iyi bir performans bekliyorum, elinin altında internet var, araştır ve öğren, aksi taktirde beni hayal kırıklığına uğratmış olursun. Şimdi git ve bana kahve pişir.

Bir süre sohbet ettik, bana günlerinin nasıl geçtiğini, yaşadığı havadan sudan olayları anlattı. Artık gitmesi gerektiğini söyledim. Önümde, kapıya doğru yaklaşmışken bileklerinden sertçe çekip kollarını sırtında birleştirdim ve iyice gerdim, sertçe duvara çaldım ve dişlerimi omzuna geçirdim. Böyle anlarda vampirlerin kan emmekten nasıl haz alabildiklerini anlıyordum. Benim de böyle bir yeteneğim olmasını isterdim oysa tek yapabildiğim dişlerimin izini çıkartmak oluyordu, elbette et koparacak halim yoktu ya! Bu onun hoşçakal öpücüğüydü.

Karanlık Aydınlıktır

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba. 2 yıla yakın bir zaman geçmiş ve bu zaman zarfında burada anlatmayacağım birçok olayın bileşkesinden dolayı yazıma devam edemedim. Hatta bu zaman zarfında yaşadıklarımın bana burayı unutturduğunu dahi söyleyebilirim. Bu can sıkıcı detayları atlayıp başladığım işi bitirmek istiyorum. Elbette geçen zaman anılarımı dimağımdan bir miktar daha silmiştir ama detayları yeterince aktarabileceğimi umuyorum.

O gece Efsun bende kaldı ve gecenin sonlanması için saat epey erkendi. Ne yapsaydık? Bir film izlemek fena olmazdı. Hangi film? Hayır, öyle “mesleki” bir film değildi. Şu an adı aklıma gelmeyen sıradan bir filmdi. Yerde, dizimin dibinde otururken bazen saçlarını bazen gıdısını okşamıyor olsam epey sıkıla da bilirdim filmden. Film başlamadan önce bana kahve pişirmesini ve kendine ne istiyorsa ondan yapmasını söyledim. Efendileri kahveyi nasıl içerler? Az şekerli. Kendisine de kahve pişirmiş, tepsiye koymuş getirmiş, önümde dikilmiş tepsiyi uzatıyor. Tepsiye yapılacak şiddetli bir hamle ile önce ortalık batar, sonra bir güzel temizletilir ve sonra yeniden kahve pişirtilirdi ama yapmadım. Önce eğitmek, eğitimi almakta zorlanıyorsa cezalandırmak gerekirdi. Tepkisizliğim ve bakışlarımdan yanlış bir şeyler olduğunu anladı ve hemen sordu: “Bir sorun mu var efendim?”. “Şimdi o tepsiyi yanındaki kanepeye bırak”. Bıraktı. “Kahve tabağını al ve önümde dur. Bir iki adım geride”. Yaptı. “Şimdi diz çök, başın yere değecek kadar eğil ve tabağı avuçlarının üzerine alarak kollarını kaldır”. Bu anı yaşadığım ilk kadın Efsun değildi ama önümde bu şekilde görmekten en çok büyülendiğim beden Efsun’a aitti. Evet, zaten kendisini fiziksel olarak oldukça beğeniyordum lakin bedeninin karşımda aldığı şekli izlemek tarif edilemez bir hazdı. O kadrajda gözümün görmediği tek şey bana sunduğu kahve fincanıydı belki de. Bir süre fincanı elinden almadan sessizce onu izledim öylece. Gerçekleşmesini istemediğim ama gerçekleşmesine engel olamadığım şeyler hissediyordum ona karşı, daha önce hiçbir köleme hissetmediğim. Hayır, aşık değildim elbette ama anlaşmamızda belirttiğim gibi istediği -o- an kalkıp gitse gerçekten üzülürdüm. Bu durum hoşuma gitmedi. Kendime hakim olmalıydım (İnandım mı buna?). Kahve fincanını elinden aldım ve yanımda duran paketten bir sigara yakıp ona uzattım. Uslu köpek.


Filme başlayacakken yanımda duran minderi koltuğun önüne, ayaklarımın arasına koydum ve minderin üstüne oturup sırtını koltuğa yaslanmasını söyledim. Dudaklarının birleştiği noktadaki belli belirsiz ama içten tebessümü yakalamak güzeldi. Film süresince elim bazen saçlarında, bazen gıdısında, bazen boyun çevresinde hareket ediyordu. Film bitti. Uyku vakti. Peşimden yatak odama gelmişti ama eline temiz nevresimler ve yastığı tutuşturunca suratı düştü, üzüldü. Aslında ona sarılıp uyumak, hatta uyumayıp bütün gece sevişmek isterdim ama böyle olması gerekiyordu. Daha önce böyle olmuştu, daha önce böyle şeyler hissetmemiştim ama bu hisler önemli değildi. Şimdilik. Gerçi diğer kadınlara karşı hissetmediğim şeyleri ona hissediyor olmam onun canını yakma arzumu zerre azaltmıyor, bilakis daha da körüklüyordu. Şu an bedeninde uygulamak istediğim o kadar çok şey vardı ki, henüz ikinci deneyimi olmasından ve hazzın ertelenmesi gerektiğinden kendime hakim oluyordum. Sabah olunca evden çıkıp farklı yönlere gidecektik ama bir sonraki buluşmamız ilişkimizi bir adım öteye itecekti.